Merhabalar sevgili Microfon okuyucuları. Yazımızda dünya sanat tarihine etkisi olmuş ressamların tablolarını ve tabloların hikayelerini anlatacağız. Her sanat eserini var eden bir hikaye vardır. Daha önceleri isimlerini duyduğunuz birçok tablonun hikayesini sizler için derledik. Çayınız kahveniz hazırsa yazımızı okumaya başlayabilirsiniz. Keyifli okumalar diliyoruz.
İnci Küpeli Kız
Johannes Vermeer 1632-1675 yılları arasında Hollanda taşralarında yaşamış bir ressamdır. Kuzeyin Mona Lisa’sı olarak adlandırılan İnci Küpeli Kız tablosunu 1665 ve dolaylarında çizmiştir. Ne yazık ki Vermeer hayatta iken yoksulluk çekmiştir. Değeri yaşadığı çağdan iki yüzyıl sonra 19. yüzyılda anlaşılmıştır. Taşralı, fakir bir ressam olmasına rağmen oldukça mükemmeliyetçi bir sanatçı kişiliğe sahip olan Vermeer, tablolarında 17. yüzyılın en pahalı boyalarını kullanmıştır. Işık oyunları ve yansımaları ustaca kullanmış ve genellikle iç mekan çizimleri yapmıştır. 43 yıllık yaşamında yalnızca 35 eser yapması onun mükemmeliyetçi tutumunu bizlere kanıtlar.
Tablo içli içli bakan, inci küpeli bir kıza ev sahipliği yapıyor. Peki bu kız kim? Gerçek bir insan mı? Bu tablo neden bu kadar ilgi uyandırdı? Bu sorular yüzyıllardır eseri yorumlayanların kafasında dönüp duruyor. Bir rivayete göre resimdeki kız ressamın kızı. Bu rivayeti birçok yorumcu yanlış buluyor çünkü resimdeki kız hafif aralıklı dudakları ve hayran bakan gözleri ile ressama bakıyor. Baba-kız ilişkisinde olamayacak bir duygu yansıması mevcut. Bir diğer rivayete göre bu kız, ressamın evinde çalışan hizmetçilerden biri ve ressam bu hizmetçiyle bir aşk yaşıyor. Resimdeki kızın bakışları ve duruşu bu rivayeti destekler nitelikte. Resim ile ilk kez karşılaşan kişi ressamın belirlediği odak nokta olan inci küpeye bakıyor. O dönemde çizilen figürler resme bakan kişinin gözlerine bakar vaziyetteyken İnci Küpeli Kız’da ressam ve figür bakışıyor, inci ise resme bakan kişiyle…
Sergilendiği Müze: Mauritshuis Kraliyet Resim Galerisi / Lahey, Hollanda
Çığlık
Edward Munch, Norveçli ekspresyonist bir ressamdır. Çığlık onun en tanınmış tablosudur ve günümüzün Mona Lisa’sı olarak nitelendirilir. Bu tablonun ilk adı ‘Umutsuzluk’tur. Munch; aşk, hayat, ölüm, korku, hüzün gibi insanlığı asırlardır ilgilendiren konuları işlemiştir. Ressam Çığlık resmini çizdiği sırada günlüğüne bu tablonun ortaya çıkışı ile ilgili bazı anekdotlar eklemiştir. Ressam iki arkadaşı ile beraber resimde yansıtılmış köprüde yürüyor ve bu sırada güneş batıyor, kendini bitkin hissediyor ve trabzanlara yaslanıyor. Aslında ressam burada doğanın çığlığını hissettiğini bizlere atarmaya çalışmıştır. Munch’un resmi yaparken hasta olması yorgunluğunun sebebinin bu hastalık olduğunu düşündürüyor.
Başka bir söylentiye göre tabloda tasvir edilen köprünün yakınlarında bir mevkide bir mezbaha bulunduğu ve kesilen hayvanların resimde betimlendiği şeklindedir.
Sergilendiği Müze: Munch Museum/ Oslo, Norveç
Yıldızlı Gece
Günümüzün epey ünlü ve ilginç ressamlarından Van Gogh ve onun kafaları karıştıran Yıldızlı Gece tablosu ile karşı karşıyayız. Van Gogh’un hayatı büyük trajedilerle doludur ve kendisi zihinsel rahatsızlıklara sahiptir. Henüz 37 yaşında iken kafasına sıkmak suretiyle intihar etmiştir. Van Gogh, Yıldızlı Gece’yi çizdiği sırada Fransa’da bir akıl hastanesinde kalıyordu ve kardeşi Theo ile düzenli olarak mektuplaşıyordu. Van Gogh, Theo’ya yazdığı mektuplardan birinde Yıldızlı Gece tablosu ile ilgili olarak şunları yazmıştı. ‘ Demir parmaklıklı penceremde adeta bir buğday tarlası görüyorum. Sabahları ise gün doğumunu tüm ihtişamı ile izliyorum. Evet yanlış anlamadınız. Yıldızlı Gece’deki manzara Van Gogh’un kaldığı akıl hastanesinin penceresinden gördüğü manzara… Lakin ressam tablosunu yaparken gerçeğe pek sadık kalmamış. İlginç bir tespit olarak çizer resimde akıl hastanesinin demir parmaklıklarını tasvir etmemiştir. Bu durum onun özgürlüğü ne kadar özlem duyduğunun bir göstergesi olabilir.
Tabloda bulunan selvi ağacı çoğunlukla mezarlıklarda bulunması sebebi ile ölümü betimleyen bir bitkidir. Belki de intiharını anlatmaya çalışmıştı…
Sanatçıların çoğunda olduğu gibi Van Gogh’un da değeri hayatta iken anlaşılmadı. Hayatta iken sadece iki eserinin çok ucuz fiyatlarla satıldığı bilinmektedir. Bu tablo günümüzde ise sanatçılara ve tasarımlara ilham veriyor…
Sergilendiği Müze: Museum of Modern Art/ New York, ABD
Patates Yiyenler
Van Gogh’tan bahsetmişken bizleri en çok etkileyen tablolarından biri olan döneminin güncel toplumsal konularına değindiği eseri Patates Yiyenler’den bahsetmemek olmaz.
Tabloda masanın hemen üzerinde bulunan evin tamamını aydınlatmaya yetmemiş cılız ışığa sahip bir lamba var. Ne tesadüf ki bu lambanın ışığı sadece ürettikleri patateslerin bir kısmını kendilerine yemek olarak ayıran emekçi çiftçilerin ellerini ve binbir emekle üretilmiş patatesleri aydınlatmakta. Bu ışık elbette ki tesadüf değil… Bu eserin hikayesi oldukça basit ve hayatın içinden. İşlenen konu aşk, nefret ve entrika bulundurmayan safi ekmek ve yaşam kavgasıdır. Açlık ve yoksulluk elbette bir gün yok olup gidecektir ama emek her daim var olacaktır. Bu sebeple cılız ışık yalnızca işçilerin ellerini ve patatesleri aydınlatır. Zira karanlıkları aydınlığa ulaştıracak eller, o ellerdir.
Sergilendiği Müze: Van Gogh Müzesi / Amsterdam, Hollanda
Öpücük
Ressam Klimt’in Öpücük adlı tablosunda bir uçurumun kenarında öpüşen iki çift tasvir edilmiştir. Erkeğin kadın bedeni üzerindeki fiziksel tutumu, kadını kavrayışı sahip olduğu şehveti gözler önüne serer. Uçurumun kenarında açmış olan çeşitli renklerdeki çiçekler ilkbahar mevsimini anımsatıyor. Resmin zemininde kullanılan koyu altın sarısı rengi ise bu tutkulu öpücüğü yıldızlara taşınmaya yetmiş vaziyette.
Bu tablo da çizildiği dönemde etki yaratmamasına karşılık çiçeklerle döşenmiş, aşkın işlendiği bu tablo 68’lerin çiçek çocuklarını etkiledi ve tablo bugünkü ününe kavuşmayı başardı.
Sergilendiği Müze: Österreichische Galerie Belvedere Müzesi / Viyana, Avusturya
No.5, 1948
Şimdi karşımızda oldukça enteresan bir tekniğe sahip ünlü Amerikan ressam Jackson Pollock var. Jackson Pollock soyut dışavurumculuk akımının önemli isimlerindendir. Pollock’un tekniğinin adı damlatma tekniğidir. Bu teknikte çok geniş yüzeylere, fırça kanvasa değmeden- uzak mesafeden damlamalar ile eser ortaya çıkar. Hatta öyle rivayet edilir ki Pollock resim yaparken kürek, tırmık, bıçak gibi materyalleri de kullanmıştır. Pollock’a göre insanlar dünyayı kendi bakış açılarından görmeyi öğrenmeli , dünyanın onların görmesini istediği bakış açısından kurtulmalıdır. Yani insan dayatmalardan sıyrılmalı, ve kendi gerçekliğini haykırmalıdır. Tablolarına isim vermeyi doğru bulmayan Pollock, numaralar vermiş ve oluşturduğu tarihleri bu numaralara eklemiştir. No. 5, 1948 isimli eseri bir alıcıya satılmıştır. Herhangi bir müzede görmeniz ne yazık ki mümkün değildir.
Atina Okulu Freski
1509-1511 yılları arasında ismine Ninja Kaplumbağalardan da aşina olduğumuz Rönesans dönemi aydını Raphael tarafından Vatikan’daki Apostolic Palace’ın duvarlarından birini kaplıyor. Resimde o döneme kadar yaşamış Platon, Aristoteles, Öklid, Epiküros, Pisagor, Diyojen gibi düşünürler yer alır. Rönesans döneminin ruhunu yansıtması açısından oldukça kıymetli bir fresktir. Bu fresk sanat ve bilimi aynı potada eritmeyi başarmıştır. İtalyan Rönesansı’nı tüm yönleri ile yansıtır. Eserde yer alan antik bilim insanları rönesansı, günümüzüçok etkilemiş kişilerdir. Vatikan Sarayı’nın bir duvarında işlenmiş olan bu eser, döneminin Antik Yunan’a olan ilgisini ve hayranlığını gözler önüne serer.
Sergilendiği Müze: Vatikan Müzesi
Çocuklarını Yiyen Satürn
1819-1823 yılları arasında ressam Francisco Goya tarafından yapılan çizilen tablo içerisinde mitolojik metaforları barındırır. Tabloya baktığınız an dehşete kapılmamak içten bile değil. Buradaki mit şöyledir: Satürn bir gün, bir kehaneti öğrenir. Kehanete göre Satürn’ün oğullarından biri bir gün, Satürn’ün tahtını ele geçirecektir. İktidar hırsına bürünen Satürn bu nedenle erkek çocuklarını doğar doğmaz canlı canlı yemektedir. Taa ki Satürn’ün son oğlu olan Jüpiter, Satürn’ü öldürüp tahtını ele geçirene kadar…
Sergilendiği Müze: Prado Müzesi/ Madrid, İspanya
Guernica
Bir sanat yazısı yazıyorsak elbette ki Picasso’dan bahsetmemiz gerekir. Picasso’nun en çarpıcı tablolarından biri olan Guernica İspanya iç savaşında yaşanan dramı gözler önüne serer. Guernica İspanya’da cumhuriyetçilerin kalelerinden biri olan bir kasabadır. Kendisi de zamanında resim çizen, bir dönemin vahşi diktatörü Adolf Hitler’in emri ile bu kasaba tam iki saat bombalanmıştır. Picasso İspanya’nın değer verdiği at ve domuz figürleri ile bu olayı işlemiştir. Bu tablo dünya genelinde savaş karşıtlığı konusunda önemli yere sahiptir.
Sergilendiği Yer: Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi / Madrid, İspanya
Mona Lisa
Asırlardır herkesin kafasını kurcalayan, tablo denince akla ilk gelen eser… İşte karşınızda DaVinci’nin efsanevi eseri Mona Lisa.
DaVinci yalnızca bir ressam değil aynı zamanda tıpkı Raphael gibi bir Rönesans adamıydı. Rönesans Dönemi sanat tarihçileri açısından takdir edilen bir dönemdir çünkü sanatçılar sadece bir alanda kendilerini var etmiyor; matematik, müzik, mimari, astronomi, jeoloji gibi çok çeşitli dallarda da kendilerini eğitiyorlardı. DaVinci de bu alanların birçoğunda fikir sahibi bir entelektüeldir.
1503-1506 yılları arasında yapıldığı rivayet edilen eser, sırrını tablodaki kadının esrarengiz gülümsemesinden alır. Tablodaki kadının gözleri, tabloya bakan kişi ne yöne gitse onu izliyor gibidir. Bu yönleri ile sanatçılar ve sanat tarihçileri Mona Lisa’nın sırrını hala çözebilmiş değiller. Fakat söylenenlere göre Mona Lisa’nın gülüşünü o an resme bakan kişi kendi ruh haline göre algılıyor. Yani keyfi yerinde olan bir kişi Mona Lisa’yı mutlu bir gülümse ile, akşamüstü saatinde gün batımı sırasında ölümü anımsayan bir kişi ise hüzünlü bir şekilde görüyor.
Bu tabloyu gören insanlar; internetten görmek ve gerçekte görmek arasında dağlar kadar fark olduğunu, gerçek görünümünün sanal görünümüyle uzaktan yakından alakası olmadığından bahsediyorlar. Umarım bir gün yolunuz Fransa’ya düşer ve Mona Lisa’yı dünya gözüyle görürsünüz…
Sergilendiği Müze: Louvre Müzesi/ Paris, Fransa
Bonus
Yukarıda bahsettiğimiz muhteşem tablolar ve sanatçıların neredeyse hepsi ülkemiz toprakları dışından sanatçılar. Sizler için bonus olarak kendi topraklarımızda yaşamış, kültürümüzle öğütülmüş bazı Türk ressamlardan ve eserlerinin hikayelerinden bahsetmek istedik.
Mihrap
Osman Hamdi Bey, bizim coğrafyamız için eşsiz bir ressam ve kültür adamıdır. Çok yönlü bir entelektüeldir. Türkiye’de sanatın, arkeolojinin gelişmesinde büyük katkıları vardır. Resimlerinde yaşadığı dönem olan Osmanlı Devleti döneminden izler çok net görünür. Doğu mistisizmini oryantalist duyarlılıkla işlemiştir. Güzel sanatlar okulunun kurucusudur. İstanbul arkeoloji müzesinin temellerini atmıştır. Nemrut Dağı başta olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde arkeoloji çalışmaları yapmıştır.
Mihrap adlı eser Osman Hamdi’nin en çok eleştirilen eseri olduğu için sizlerle paylaşmak istedik. Bu eser 1901 yılında yapılmış, eserde arkasına minberi almış ve rahleye oturmuş bir kadını resmetmektedir. Kimine göre bu kadın eşi Naile Hanım’ın gençlik halidir. Kadının ayaklarının etrafında bulunan dini içerikli yazıların bulunduğu sayfalar dikkat çekmektedir. Ayrıca kadının sahip olduğu kıyafet dönemine göre oldukça dekolteli ve kışkırtıcıdır. Kadının başı açık ve sırtı kabeye dönüktür. İşte vermeye çalıştığı bu mesaj itibaretiyle en çok eleştirilen eserlerden biridir. Kimilerine göre bu eserin amacı kadının statüsünün önemini vurgulamaktır. Kadınlığı ve anneliği dini dogmaların üstünde yorumlar.
Eser müzayedede satıldığı için herhangi bir müzede görmek mümkün değildir.
Kurban
Cihat Aral eserlerinde Türk sosyal gerçekliğini işlemiş bir ressamdır. Sanata bakışını şu cümleleri ile özetler: ‘Merkez insan olunca, figürü temel tutan resim anlayışı bütünüyle sosyal hayatın politik, ekonomik, sosyolojik değerlerinin özünü taşır. Resim dipdiri bir başkaldırıdır, bir protesto alanıdır ve iyi resimler unutulmaz.’
Cihat Aral açtığı resim sergilerinden birinde Kurban isimli eserini alıcısıyla buluşturmuştur.
1881
Taner Ceylan yaşayan Türk ressamlardan birisidir. Özellikle Avrupa’da oldukça ünlü olan ressamın; eserlerinde yoğun homoerotik izler bulunması sebebi ile Türkiye sınırları içerisinde sergilerine bazı kısıtlamalar getirilmiştir.
1881 isimli bu tabloda bakışları oldukça sert ve çekici olan bir Osmanlı erkeği modern çizgiler ile işlenmiş. Bu resim Avrupa’da büyük yankı uyandırmıştır. 120 bin sterlin karşılığında ünlü heykeltraş Mark Quinn tarafından satın alınmıştır. Bu fiyat, Taner Ceylan’ı yaşayan en pahalı Türk ressam yapıyor.
Yazımızı burada sonlandırıyoruz. Sanatla kalın 🙂 Diğer tüm yazılarımız için Microfon Blog’a göz atmayı unutmayın. Burslara göz atmak içinde Burs Ara’ya ve Burs Verenler’e bakabilirsiniz. Sanal Turlar: Yurt Dışındaki Müzeler, Saraylar… ve Sanal Turlar: Yurt İçindeki Müzeler, Saraylar… yazılarımızı okuyarak da birçok müzedeki birçok esere ulaşabilirsiniz. Eserlerin sergilendiği müzeleri de içerisinde bulmanız mümkün…
Okunması Gerekenler
Bizi Takip Edin!
Kültür Sanat
Haberdar Olun!
Kaydolarak Microfon'un Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları’nı kabul etmiş olursun. Fırsatlardan haberdar olabileceğin içerikler göndereceğiz. Dilediğinde aboneliğini iptal edebilirsin.