Microfon Blog
Öğrenci Hayatı

Slow Food ve Cittaslow Akımları 

Kabuğunda şehir olan kaplumbağa

Hızlı yaşıyoruz, hızlı tüketiyoruz, hızlı yürüyoruz… Nedenini hiç sorguladık mı? Anın tadını hissettiğimiz oluyor mu? Yediğimiz yemekten zevk aldığımız kaç an var? Ne yediğimizi tam olarak biliyor muyuz? Kendimizi biraz fazla mı kaptırdık? Günlük ritüellerin içinde normal hızda olmak çok mu zor? Slow Food ve Cittaslow Akımları nedir? 

Yaşamın Hızına ve Anların Hissizliğine İnat Doğan Slow Food ve Cittaslow

Her yere yayılmış durumda olan fast foodun (hızlı gıdanın) karşısında duran bir Slow Food Hareketi’nin ya da ‘marka şehir’ olmaktan öte huzuru, doğallığı ve herkes için eşit şartları arzulayan bir Cittaslow kavramının olduğunu biliyor musunuz?

Okuduğunuzda içinizi çekip hayatınızda uygulamak isteyeceğinize eminiz. Hadi o zaman bu akımlara bir göz atalım!


Slow Food Akımı’nın ilk kıvılcımı!

Slow Food Hareketi, 1986 yılında Roma’da açılan McDonald’s şubesini protesto etmek amacıyla eylem çağrısında bulunan Carlo Petrini ile ortaya çıkmıştır. Hızlı yeme alışkanlığını ortadan kaldırmak ve yerel üreticileri korumak amacıyla fast food’a tepki olarak başlamıştır. 1989 yılında, Paris’te 15 ülke delegesinin imzasıyla uluslararası bir harekete dönüşmüştür.

Slow Food Hareketi’nin kurucuları kendilerine sembol olarak; sürekli yiyerek ağır ağır ilerleyen, kendi cüssesinden beklenmeyecek büyüklükte yol alan ve ilerlerken ardında da iz bırakan salyangozu seçmişlerdir. Aslında sembol bize, biraz düşünürsek, slow food tanımını anlamamız için yeterince ipucu veriyor.


Bu kadar büyük bir tepki neden peki? İşte altında yatan sebepler!

‘Slow Food, tüm insanların kendileri için iyi olan, onu yetiştiren ve gezegen için iyi olan gıdalara erişebilecekleri, tadını çıkarabilecekleri bir dünya öngörüyor.’

Slow food akımı temelde; iyi, temiz ve adil gıdayı savunur. Yerel üreticilere ve yerel lezzetlere sahip çıkmayı hatta kendi yiyeceğini yetiştirebilmeyi, ne yediğini bilmeyi, doğaya zarar vermemeyi, sağlıklı beslenebilmeyi hedefler.

Daha iyi anlayabilmek için Slow Food felsefesinin yiyecek ve yiyecek üretiminin üç prensibini de açıklamak iyi olacaktır:

İYİ: İnsanların yediği yemeğin, hiçbir şekilde doğallığını değiştirmeye gerek duymadan, tadının iyi olması ve zevk vermesi anlamına gelir.
TEMİZ: Yiyecek; çevreye, hayvanlara ve sağlığımıza zarar vermeyen sürdürülebilir bir şekilde üretilmelidir. Tüketim dahil, tüketici ve üretici sağlığını korumak, ekosistemi ve biyoçeşitliliği korumak gerekliliğidir.
ADİL: Tüketiciler için uygun fiyatların sunulması, herkese adil davranılması ve üreticilerinde emeklerinin karşılığını alması gerektiğini vurgular.


Slow Food Hareketi, biyolojik çeşitliliği korumanın aynı zamanda kültürel çeşitliliği de korumak olduğunu savunur. Yerli toprakları işlemenin, yiyecekleri ve hayvanları doğal yetiştirmenin, ihtiyaca göre avlanmanın ve geçim kaynaklarını korumanın yerli hayvan ırklarının ve bitki çeşitlerinin biyolojik çeşitliliğini savunmak için esas olduğunu söyler.

Amaçları maddelerle sıralarsak;

Kısacası Slow Food Hareketi, giderek hızlanan ve kalitesizleşen hayata karşı bir duruş sergiliyor. Doğanın doğallığından uzak, hızlı yaşam biçimlerinden sıyrılmaya çalışıyor. Yemek yemek dahil tüm aktiviteleri olması gerektiği hızda hayatımıza sokabileceğimizi, yediklerimize güvenerek ve zevkine vararak yemenin önemini vurguluyor.


Slow Food Hareketi Ağları

Slow Food; iyi, temiz ve adil yemek yemek isteyen milyonlarca insanı içerir. Şefler, gençler, aktivistler, çiftçiler, balıkçılar, uzmanlar ve akademisyenler.. Ağları şu şekilde alt ağlara bölünmüştür:

Convivium (Yerel topluluk)

Dünya Slow Food ağının temel birimi olan convivium (yerel topluluk), bulunduğu toplumun unsurlarını yansıtır. Her Slow Food üyesi, bulunduğu bölgede kendisine en yakın yerel topluluğa üyedir. Yerel topluluklar Slow Food akımını geliştirmekte ve yaymakta, ağ içerisindeki bütün yiyecek üreticileriyle iletişime geçmektedir.

Türkiye’deki topluluklara buradan ulaşabilirsiniz.


Slow Food Felsefesinin Kentsel Boyutu ‘Cittaslow’

Cittaslow, ismini İtalyanca “citta (şehir)” ve İngilizce “slow (yavaş)” kelimelerinin birleşmesinden alan bir şehir hareketidir. Türkçeye “Sakin Şehir” şeklinde tercüme edilir. Sakin Şehir Hareketi, 1999 yılında İtalya’da başlamıştır. İlk Sakin Şehir olarak da İtalya’nın Toskana eyaletinde bulunan Chianti şehri seçilmiştir.

Cittaslow; hızlanmış yaşamımıza karşı yavaş yaşamayı, yaşarken de zevk alabilmeyi, kendimize ve çevremizdeki insanlara zaman ayırmayı önemli buluyor. Tabiki sadece anın tadı veya iyi zaman geçirmek üzerine kurulmuyor. Gelecek nesillere bırakılacak sağlam bir geçmiş olmasına dikkat ediyor. Çevreyi kirletmek yerine doğaya saygı duymak gerektiğini ve doğanın sadece insanlara ait olmadığını vurguluyor.

Yavaş Hareketi, dünya ne kadar hızlı gelişirse gelişsin, bu hızın bir sonu olmadığını, bu hıza kapılmamamız gerektiğini, kirletmek yerine güzelleştirmenin ve anın tadını çıkarmanın bizleri daha mutlu kılacağını söyler. Sizce de kulağa güzel gelmiyor mu?


Peki Türkiye bu konuda nasıl?

Cittaslow Türkiye’nin verilerine göre; Dünya genelinde 30 ülkede, 236 kent; Cittaslow kent olarak adlandırılıyor. Türkiye ise 15 kenti ile bu liste arasında.

Türkiye’deki yavaş şehirler:

İzmir’in Çeşme ilçesinde bulunan Germiyan Mahallesi, Türkiye’nin ilk Slow Food Köyü olarak dünyaya ilan edildi.


Cittaslow kent olmak öyle kolay değil. Bazı kriterleri sağlamak gerekiyor. İşte o kriterler:

Cittaslow ve Slow Food kulağa harika geliyor, belki de biraz ütopik gibi. Evet, biz de böyle yaşayalım demekten kendimizi geri alamıyoruz fakat uygulamak o kadar değil. Böyle bir değişim için öncelikle o yöredeki toplumun tamamının bu değişimi istemesi ve bazı tercihlerin yapılması gerekiyor. Yönetim kısmında ise ‘AB kriterleri mi yoksa Cittaslow kriterleri mi?’ sorusu gündeme geliyor. Bu soruyu yanıtlamak bu yüzyılda çok kolay olmasa gerek. Bu noktada olaya ilk Seferihisar Belediyesi’nin el attığını görüyoruz. Seferihisar bu soruya ‘Cittaslow kriterlerini seçiyoruz’ diye cevap vermiş bulunmakta.

Türkiye henüz Yavaş Yaşam konusunda çok iyi konumda değil. Bunu sağlamak da çok kolay değil. Endüstrinin hızla geliştiği ve kalkınma projeleri altında doğal yaşamı koruma göz önüne alınmadığı sürece de pek mümkün değil. Umuyoruz ki bu hıza kapılmadan ve çok geç olmadan sahip olduklarımızın kıymetini biliriz. En azından bi yerden başlayabiliriz. Arkadaşlarımızı, ailemizi bu konuda teşvik edebiliriz. Biraz araştırma ve çaba ile neden olmasın? Bir bakarsınız tüm bunlar hayal değil gerçek olur!


Neler yapabiliriz konusunda bizim birkaç önerimiz var! Sizler de araştırma yaparak güvenebileceğiniz marketler, kooperatifler ya da yöntemler bulabilirsiniz.

Adil, yerel ve temiz gıda temin edebileceğiniz, üretici ve tüketici arasında direkt bağ kuran gıda toplulukları, kooperatifler ve organik ürün satışı yapan girişimciler, siteler:
Diğer seçenekler olarak;

Elimizden geldiğince tüm detayıyla konuyu ele aldık. Biraz dikkat ve çaba ile her şey mümkün. Neden en lezzetli ve sağlıklı olanın peşinden gitmeliyim? Sizlerde kendi çevrenizde araştırmalar yaparak birçok yerel üreticiye ulaşacaksınızdır. Anın tadıyla kalmanız dileğiyle!


Burs mu arıyorsun? O zaman tıkla!
Exit mobile version